29 Aralık 2008 Pazartesi

koşturan boneler

Sanırım benim gibi hayati dağınık yaşayan bir kız için uygun değil bu blog işi .Örneğin şu an Dünya Mutfağı dersi için yetiştirmem gereken Alman mutfağı Projesini yapmam gerekirken baska alemlerde baska şeyler yapiyorum.Aslinda itiraf etmek gerekirse bu gün yaşadığım komik olaylar silsilesi üstüne Suna'ya dediğim (üstümüzde şef kıyafetleri ayağımızda mavi boneler Suna'nın elinde alimunyum folyo ile sarılmış koca tepsi bende sürahı kar yağarken mutfakdan gsf bınasına koşuşturuken)"Suna 10 sene sonra bunları hatırlayıp gülmek istiyorum"sözcüğünden sonra sahi benim bir blogum yok muydu arada köşede kalmiş dedim kendime.Artik şarj aletimi bile aramaya zaman bulamadiğim "bilare" de buraya daha cok yazmak istiyorum.
Tepside ne mi var dı ? Yarına ;)

14 Ağustos 2008 Perşembe

bir staj daha bitti

Evet bitti demeye gerçekten dilim varmıyor ama son haftanin içindeyim bu gün son "off" günüm.Zamanı sayıyorum şımdı yarın olsa da işe gideyim diye.Ece'yı görsem bir köşede hollandaise yapa dursa Melis hanım kendini işine kitlemiş yüzündeki tebessümle portakalları cıkolataya batırıyor olsa.
Ali ustaya bir meraba caksam önden "prenses var mı bir yaramazlık" dese "yok cok şükür Ali Abi her sey yolunda sen nasılsın ?" desem. Onur ustam sabahcı olmanın verdığı hararetle yarı insan takılırken kankam muroya oo nbr kanka deyip hatır sorma seasına devam etsem Vedat ya da Erkan ustanın deyimiyle "bay bilgin" her zamanki gibi dünyevi ve güncel haberler üstüne muhalefetlığini yapsa ya da en iyisi ne zaman sıkışsam yanımda bitiverse, bana yardım etse. Arasıra Sadık ustamın offları kulagıma gelsede yine takılsam "Sadık usta yıne offluosun ama sen diye " ...
fatih abinin "sonra kızgın tava sapı .."gibi sahane benzetmeleri beni olduğum yerde yine kopartsa macaronları kapatırken birbirine ve babadan çorbacı olduğunu dusunduğum Özkan abi müthiş aksanıyla ingilizceseni konuşturtup gülümsetse bütün mutfağı birden tabıı uyuya kalıp otobuslerde dusme hıkayelerınıde araya serpiştirse.erkan usta tatlı sert tavrıyla dolanı verse gene mutfakda arasıra takılsa arasıra kızsa ve canım savas ustam bırımızın basına dıkılıp tatlı tatlı "adamım olmuyor ama bu bak ..."diye bir bir anlatmaya başlasa.Pastaneden arasıra hazine ? kazmak ? hazıne avcılığı?sözcüklerı yankılansa Gizem her yerden duyulan ve susmayan sesi ile kulaklarımızı cınlatmaya devam ederken mını chef edalarıyla takılan geleceğin genel müdürü Onno hostes hayallerini anlatmaya devam etse.Sonra Ömerle yurt dışında çalışmak için Sultanahmet'de yabancı koca bulma projelerimden bahsetsem.Ünal yine önüme meyveler koyup beslemeye devam etse.Bırde üstüne mehmet ustanın pidesini yesek. Sonra akşam ış cıkışı bir bira yuvarlasak hep beraber Cihat 3 bira yuvarlerken .Osman abıi kızların erkek olduğundan habersiz manzaraya bakmaya devam etse... Gürcan usta sandelyeyi değil sandalye yine Gürcan ustayı bulsa bırasını yudumlarken ...Ve ben kedi kesmiş gibi duran kıyafetim ve sumo gurescileri gibi topladığım saçlarımla mutfakdan hic çıkmasam....evet evet yarın olsunda bu manyak kız bir an once ise gitsin.

17 Mayıs 2008 Cumartesi

son yazim haziran leziz dergisinde


Cok mutluyum hayirlisiyla ilk çekimi bu gün yaptık.Her sey sorunsuz ilerledi.Bir seyin disardan ne kadar basit icine girince ne kadar komplike olabileceğini tekrar gordüm.Elinde ki malzemelerden bir şeyler yaratmanin ötesinde bunu standartlaştirabilmek,yaziya dökebilmek,basitleştirebilmek..üstüne birde ona eşlik edebilecek ürünleri secmek hangi tabak olsun nasil olsun ya peçeteler , masa örtüsü ? Fotoğrafçılık tamamen ayri bir iş zaten.
Ama en güzeli enstantane yaratilan yaraticiliklar olsa gerek..
5 kişi hatta sevgili anneminde yardımlarıyla 6 kişi peşinden koşturduk bu gün herşeyin.Önce torba torba çanak çomlek geldi evimize şikidim şikidim,örtüleri seçtik masaları taşidik çekim yeri oluşturuduk,diğer masaya ise yaydık ne varsa torbalarda ...bir nevi açtik pazarimizi,onu mu koyalım bunu mu koyalım derken 4 saat geçti gitti.
Verilen emekleri haziran sayısını elime alinca tekrar hissedeceğime eminim.

3 Mayıs 2008 Cumartesi

Mutfağımızı Pazarlamak

Su aralar mesleğimin pazarlama yönüyle cok hasir nesir oluyorum hem bu dönem aldiğim f&b marketing dersinden hem türk damarimin basip neden türk mutfaği hala hak ettiği yerde değil diyip hayiflanmamdan olsa gerek vakit buldukca üstünde düsündüğüm bir konu.

Pazarlamayi turk mutfagı baslıgı adı altından cok urun bazında pazarlama yapılmasının daha dogru oldugunu dusunuyorum.Mesela italyanların balsamik sirkesi bütün dünya tarafından kullanilirken ve "italyan" ürünü oldugu bilinirken neden bizim nar eksimizden kimse haberdar degil ? Hos biz ne kadar haberdariz o da tartişilir.Ayrıca herkesin atladığı bir nokta var. Balsamik sirke İtalya'nın her yöresinde kullanilan bir ürün mü ya da ürün müymuş ? Balsamik sirke tanıtımı nasıl bir süreç icersinden gecmis olayları kavrayabilmek için ılk iş bunların araştırılması gerekir.Çünku kendi yurdunun bilinçli olarak benimsemediği bır seyi disarda da basarili bir sekilde pazarlayamazsin. En azindan zeytinyağındaki atilimi nar eksisinde de gösterebilirsek, bu konuda ilk adımı atmış olabiliriz (paketleme gibi).
Ayni sekilde yine güzel bir ürünümüz olan bulguru neden ispanyollarin bir paellası ya da italyanlarin bir risottosu,makarnası gibi pazarliyamiyoruz.Bu gün makarna dünyanin her yerinde kendine has malzemlerle sosu yapilip yenilebiliyor.Biz bile üstüne sadece yogurt koyup yiyebilicek kadar benimsemişken. Bulgur neden kulanılmasın ?

Tescillemeden ise hic bahsetmiyorum cok önemli ,başlı başına bir is.Ve Türkiye'nin bu konuda daha cok yol almasi gerek.

Bir digeri ise gurme turizimi ama benim aklımdaki proje daha cok hem yurticinden hem yurt dişindan gelen insanlar icin gurme gezileri düzenlemek.Benim icin yemek sadece beyaz bir tabak üstündeki ürünlerden ibaret degil.İsin kültür boyutunun yemeğin en büyük parçalarından biri olduguna inaniyorum.Gezip görerek yerinde yemenin ayni zamanda o kültürü de yemek oldugunu, bunlarin beraber sindirilmesi gerektiğini düşünüyorum.Antep,Adana,Urfa,Antakya gibi sehirlerde bu konuda hafif kıpırdanmalar baslamış olsada yeterli degıl.Bu konuda yine örnek cok en başta Fransa ve İtalya'yı gösterebiliriz.Sermayem olsa cesitli şehirlere ya da bölgelere içinde kimi zaman yerinde yapılan kurslarıda barındıran önceden programlanmış geziler düzenlerdım ve bu amaçlı bir turizm sırketi acardim bu konuda alt yapisi o kadar saglam ki Türkiye'nin oysa biz plaj turizimine takılıp kalmış durumdayız yazık ...

Türk mutfağını cağdaslaştırma(modernleştirme degil) günümüzün ihtiyaclarina yönelik olmalı ..kalıtelı malzeme kulanma ,tescıllı ürün kullanma ve en önemlısı kendi topraklarimizda yetişen ürünleri ,yemeklerin temel malzemesi olarak kullanma. Mesela ben gecen gün zeytınyağlı cağla yemeği yaptım pişirme teknıgım tamamen türk, malzemler tamamen türk damak tadı lezzeti yine bizlere hıtap edıyor..peki yenilikçi mi evet türk yemeği mi evet her ülkenin kendine ait bir damak tadı var bence damak tadimizla oynamaktan cok onu geliştirmeye yönelmeliyiz ama bu böreğin ıçine ıstakoz koymaktan değil kalıteli malzeme mevsimsel malzeme kullanmaktan geciyor basarılı sunumlardan geciyor günümüz yasam bicimlerine uygunluktan geciyor örnegin bir imam bayıldı yemeğinin patlıcanını kızarttıp agır hale getirmekten cok fırında pişirip servis etmekten geciyor ya da minik patlıcanlarin ıcinde cateringlerde şık bır şekilde servis edebilmekten geciyor.

Yinede umutsuz degilim çünkü benim gibi düşünen bu işe gönül vermiş az da olsa insanlar var ,arkadaşlarim var.Ama bazen düsünmeden edemiyorum keske diyorum elime bir şans geçse Fransa'daki,İspanya'daki,İtalya'daki sahil sehirlerinde deniz ürünlerinin her cinsinden yaralanan bu ürünlerden lezetli yemekler yapan restoranlarda calisabilme imkanım olsa ordaki pisirme tekniklerini öğrenebilsem hangi malzemelerle nelerin nerde kullanildigini gözlemlesem.Sonra kendı ülkeme geri dönsem 3 tarafı denizle kapli ülkemde kim bilir ne hazineler var bilmedigimiz ne lezzetler sadece balık yemi yaptığımız.Onları keşfetsem kullanımı öğretsem ve kullansam ,bize ait yemekler yapsam ...

Belki bunlari yazmak bir ilk adimdir belki birileri sesimi duyar belki bunlari okuyanlardan biri de benim gibi heycan duyar, ilham kaynağı olur ,bir şeyler yapmaya yola koyulur...