24 Aralık 2009 Perşembe

Mutfağın arkasindaki yürek

"ı can tell you the mechanics-how to make a custard for instance.But you wont have a perfect custard,no matter how well you've executed the mechanics.On the other hand, if it is not literally a perfect custard but you have maintained a great feeling for it then you have created a recipe perfectly because there was that passion behind what you did."

Ne kadar güzel açıklamış Thomas Keller mutfağın arkasında yatan o tutkuyu ,onun önemini..
Söz konusu mutfak olunca benim içinde her şey tutkuyla başlıyor işte aynı Thomas Keller'in ifade ettiği gibi.
Bana hep sorarlar neden aşçılık neden gastronomi diye ?İlk ciddi ciddi karar verişim sanırım Alman Lisesi'nin son 2 yılına rastlıyor.Giderek artan öss baskısına birde büyük iddalı Alman Lisesi eklenince tekrar hayatı sorguluyor insan sanırım.
Hoş sorgulamayı öğreten de yine Alman Lisesi'dir ,hayat bakışımı degiştiren en büyük yerlerden biri de okulumun İstiklal Caddesi'nde olmasıdır.İstiklal'in havası başkadır benim için.Hala haftada bir uğramassam kötü oluyorum.Düşünün o kadar içime işlemiş orası artık.
İşte bu lisenin bana ilk düşündürtüğü şey insanın mutlu olmak için yaşadığı,bir iş yapacaksa mutlu olmak için sevdiği işi yapması gerektiği,insan işini severse başarılı olucağı idi sanırım..
Ordan nasıl yemeğe atladım bilemiyorum.Evet küçüklükten beri iştahımın maşallahı vardı,mutfağa meraklıydım,yemekler yapardım ama ailede ne yemege meraklı birileri vardı ne de iyi yemek yapan.Yani bu konuda hiç bir zaman evsel bir alt yapım olmadı.Ben nerden geldim bu noktaya ne zaman gördümde aşık oldum bu işe hala bilemiyorum o yüzden :)

Ama insan büyüdükçe daha iyi anlıyor daha iyi görebiliyor bazı şeyleri.O yüzden şimdi Alman Lisesi'ne çok minettarım orda okumasaydım büyük ihtimal şu an bir masa başı işi yapıyor olacaktım.

Sonra bu tutkuyu ilk okuldaki şefim David Shipman'da gördüm.Onun gözlerinden bu tutkuyu seyretmek bana ayrı bir zevk verdi.Belki ondandır hala yaptığım yemeğe aynı onun gibi kaşıkla değil, parmığımla bakarım.Onun verdiği zevk,tat çok ayrıdır çünkü.İstesemde unutamam David Şefi ne kadar kızsamda, kırgın olsamda kendisine şimdi, bende emeği vardır.
Tutkumu takip etmesini ,eğitmesini ise Kantin'de Şemsa Hanımla çalışırken öğrendim.Şemsa Hanım o tutkuyu gördüğüm 2. insandı.Çok şey öğrendim ondan çok.Öğrenmek derken yemek tariflerinden asla bahsetmiyorum.Hatta elimde tek bir kantin tarifi yoktur yazdığım.Çünkü hiç bir zaman gerek duymadım.Yok aynısını yapabiliceğimden değil.Şemsa Hanım bana yüreğimle nasıl yemek yapabiliceğimi öğretti çünkü.Ve ben artık biliyorum ki yüreğimi dinlediğim sürece o yemek ,yemek oluyor ve Ceyo'nun yemeği oluyor :)
Şayet ilerde elle tutulur bir şeyler yaparsam bilin ki Şemsa Denizsel'in katkısı büyüktür.
Çünkü yürek olmadan hiç bir şey olmuyor..
Kendisine hanım diyesim bile gelmiyor artık annem gibi artık kendisi.Öyle seviyor,öyle sayıyorum..Dilerim bir gün kendisine benle gurur duyma onurunu yaşatabilirim.

Bu tutkuyu gördüğm 3.kişiyse kesinlikle Gaja'da çalıştığım süre boyunca ne şanslıyım ki başbaşa çalışma fırsatı bulduğum Dominic Jack'dir.Bu işi mutfakda devam ettirme kararımı onun sayesinde vermişimdir.Onun sayesinde aşık olmuşumdur mutfağa deli gibi.Onun sayesinde bana hiç bir zaman koymamıştır haftada 7 gün,günde 14-15 saat çalışmak mutfakda.Hatta çalışırken aç bile kalmak delicesine (evet evet bu benim için gerçekten imkansız bir şey normalde).
Bazen hayatımın hep onun gibi bir şef ve gaja gibi bir mutfak arayarak geçmesinden korkuyorum.O aşkı çok özlüyorum..

İşte bu iki mutfak ,birbirinden tutku haricinde uzak mı uzak olan bu iki mutfak, aynı hayatıma girmiş iki önemli adam gibi bende.Kazısan çıkmaz...Biri kocam ,biri aşığım sanki.Hani ideal erkeğim ikisinin ortası.Olurda bir gün bir mutfağım olursa işte bu ikisinin ortasıdır benim mutfağım.
Michelin tarzını değil ama kalitesini,anlayışını,idealistliğini,profösyönelliğini,Kantin'nin
yaratıcılığını,lezzetini, yöreselligini,amatör tutkusunu ceyo'da birleştirebiirsem ne mutlu bana :)

Kısaca mutfak benim için hiç bir zaman iş olmadı.İşten öteydi her zaman.Sadece iş olduğu anda mutsuz oldum,oluyorum.
Belki o yüzden hiç bir zaman %100 profesyönel olamayacağım mutfakda.
Çünkü bazen bu iyi niyetli tutkumla hayati gerçekler birbirine çok fena karışıyor.

Bense hep tutkumun götürdüğü yere gitmek istiyorum..Şımarıklık mı sizce bu ? Hayalperestlik ?

Kendime yeni bir yol çizdim ,çizmeye çalışıyorum daha zor belki,belki daha riskli
ama insanın kalbi başka şeyler için atarken nasıl sevişebilir ötekiyle ?

ps:evet bu ara pek bir sakız yaptım şu "yol" sözcüğünü ,öbür postda açılımını yapacağim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder