13 Ağustos 2009 Perşembe

3-Feribotda 22 saat

Patra'ya vardığımızda feribotumuzun kalkmasına uzun saatler olmasına rağmen bilet işlemlerimiz tahminimizden uzun sürünce turist bilgilendirme bürosunun nimetlerinden yararlanmaya karar verip ,bisiklet kiraladık.Daha doğrusu turist bilgilendirme ofisindeki "hey girls where are you from lets comminicate" diyen görevlinin bahsettiği üzere bedava bisiklet kiralanabiliceğini öğrendik.Tabii bisikletleri görüp neden bedava olduğunu anlamak pek zor olmadı.Ama yok biz bisiklete binecektik bir kere.
Asıl soru şuydu nerde binecektik ?Herhangi bir bisiklet yolu yoktu ,ışıklar yoktu ,düz yollar yoktu ve en önemlisi bendenizin bisikletinin frenleri yoktuuu (yokmuş)
Sonunda araba geldi geliyor bak şimdi eziliyorum adrenalini yaşamayı eksik etmeden turumuzu bitirmiş Yelina'nın poposu benim fren yapmaktan bacaklarım hafif ağrır şekilde bisikletleri iade edip,feribotumuza doğru yola koyulduk.Aaa tabii arada bir market alışverişi yapmayı unutmadık dile kolay tam 22 saatlik bir feribot yolculuğu bizi bekliyordu.
Bendeniz bizim yemeklerimize hasret kalmış olsam gerek,akşam yemeğimi marketten aldığım cacık ve yunan usulü konserve zeytinyağlı yaprak sarmasıyla açtım.Yelina mı ? tabiii ki yoğurt ve yulaf :)
Feribotumuz gayet güzel lüks bir feribottu.Biz interrail bileti ile girdiğimizden en üst katta ,yani açık alanda mülteci üsülü seyehat edecektik.1-2 saat sakin sakin yolculuk edip feribotumuzu keşfederken (buna yüzmeyi planladığımız havuzun çocuk havuzu boyutlarında olduğunu keşfetmek de dahil) Yelina'nın ınternet odasına gideceği tuttu.
İşte o andan itibaren bizim feribot yolculuğumuzun sakin gidişatı da değişmeye başladı.
Yelina'nın yanında bir adam mı vardı bana mı öyle geliyordu ?Bir adama bir yelinaya'ya baktım.
Taniştırayim ,Pietro italyan ordusundan..
Meğersem Yelina internet odasına girince medeni bir şekilde ortaya merhaba deyip gülümsemiş.Pietro'da yalnız yolculuk ediyorum çok sıkıldım sana katılabilir miyim değince bizimki de hayır diyememiş.
Pietro'nun garip tavırlarını,ingilizcesinin cok az olmasına yorsakda yoksa bu gay mi diye düşünmedik de değil.Pietro'nun bize ısmarladığı çayları içe duralım(evet beleş hayatımızın başlangıcı da burda başladı) daha önce feribotta Pietro ile tanışmış, -2.misafirimiz olacak olan- isviçreli öğretmen Ursula ile de tanıştık.Uzun bir sohbetin ardından yatma vakti gelmiş herkes odasına, biz beyaz plastikten oluşan sıramıza çekilmiştik.Bendenizin yanında taşımaya üşenmekten ne bir uyku tulumu ne bir battaniyenin var olduğunu düşünürsek nasıl rahatsız uyuduğumu daha doğrusu uyumaya çalıştığımı siz düşünün.Üstüne birde az ötemize şişme yataklarını kuran ve yarı çıplak yatan hollandalı kardeşlerin çıkardığı sesleri,bebek ağlamalarını,telefonda devamlı konuşan yunan adamı ve kapılarının açılıp kapanma seslerini eklersek Floransa-Viyana treni haricinde ki en zor gecelerden biriydi benim için.
Ertesi gün Yelina ile yalnız kalamama durumumuz devam etmekde idi.Önce uykumdan yine bir adam sesiyle uyandım.Sabah sersemi olayı tam kavrayamamakla birlikte birileri kahve içmeye mi davet ediyordu ne ??
Tanıştırayim susmayan Christo kendileri arnavut ,yunanistan da yaşıyor ,italyanlara zeytinyağ satıyor.
Bu seferde Christo'nun ısmarladığı çaylari yudumlar(itiraf ediyorum en çok bu çay içme kısmını sevinmiştim çünkü bir interrailci için feribotta çay içebilmek gerçekten lükstü) bir yandan da sohbet ederken Pietro göründü.Haliyle bizde onu masaya davet ettik.Meğer bizim Christo italyanca da biliyormuş.Pietro ve Christo italyanca konuşup kanka olmaya dursun bizde fırsatdan istifade aramızda ne yapsak da artık masadan kalksak biraz başbaşa kalsak ,havuza girsek ,uzanıp kitap okusak diye konuşuyorduk.Şahsen pek kolay olmadı hele hele Christo'nun zoraki ısmarladığı meyve sularını da(merak etmeyin paketli ağzı kapalıydı:) temkinli olmayı elden bırakmadık hiç) içmek zorunda kalınca.
En sonunda biz havuza giriceğiz deyip ayaklandık ama onlarda bizle masadan kalkıp havuz kenarındaki masaya geçtiler ,planlar suya düştü.Baktık bu böyle olmayacak boşverdik artık kibarlığı giyidik bikineleri, havuz başında takıldık sonra kayısı badem ve ekmekden oluşan yemeğimizi yedik.Duşumuzu alıp yalnız başımıza sıralarımıza uzanıp kitapları elimize almıştık ki ,beyler ellerinde yemek tepsileriyle masaya geldiler.Tepside daha önce yediğim gyros ve greek salad diye adlandıraln peynirli çoban salatası vardı.Yelina'yı bilmem ama ben içimden tuh karnımı doyurmadan önce getireydiniz ya şu yemekleri diye düşünmedim değil.:)
Sonrasında Ursula'nın da katılımıyla masamız kalabalıklaşmış, her türlü fıkra modeline uyar duruma gelmiştik.Bir gün bir feribotta iki türk,bir italyan,bir arnavut,bir isviçreli oturuyormuş...

Saatler daralıp biz italya'ya yaklaşırken masamızda hiç bir değişiklik olmuyor susmayan Christo konuşmaya devam ediyor arasıra Ursula'ya takılıyor, Pietro suskunluğunu koruyor bizse bol bol gülüyorduk.Hayaller kurulmuştu ,Pietro Yunanistan'a yerleşip Christo ile italyan lokantası açacak ,Yelina ise telefonlara bakacak herkes zengin olacaktı.
Ama artık kara görünmüş, veda vakti gelmişti dolayisiyle mailler ,telefonlar alınıp verildi. Pietro'nun arabasıyla hepimizi tren istasyonuna bırakma önerisini kabul edip(biraz düşünmedik değil bu teklifi malum temkinli olmak lazım)yola koyulduk.Ben italya'ya ayak basma sevinci içinde şapşal şapşal gözüme çarpan her tabelayı yazıyı yüksek sesle okuyup eğlenirken Yelina paranoyak bir şekilde etrafdaki okları takip edip gerçekten istasyona mı gidiyoruz gitmiyoruz nereye gidiyoruz kontrol ediyordu :))
Merak etmeyin sağ salim tren istasyonuna varmıştık.Eğlenceli feribot ekibimize veda edip başka bir tren yolculuğu için yola koyulduk.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder